12:50 - Hasan Armağan; Komşularıma hizmet etmek için bu yola çıktım
20:46 - Kurum’dan Beylikdüzülülere şartlı müjde!
13:02 - İBB, vektörlerle mücadele çalıştayı düzenledi
12:46 - Çekmeköy ve Sancaktepe’ye Müjde: Mart ayında metroları hazır
20:08 - Akgün, ‘Onlar uyurken ben sabahlara kadar çalışıyordum’
16:57 - Sendikalı çalışan sayımız 17 binden 80 bine ulaştı
16:51 - Akla, bilime, eğitime ihtiyacı olanları enstitü İstanbul İsmek’e davet ediyorum
19:18 - KAYA; TEK AMACIMIZ BEYLİKDÜZÜ’NE DEĞER KATMAK
19:21 - Başkan Akgün; “Bu güzel hazırlanmış bir senaryo”
15:59 - ‘Katil damgası yiyeceksiniz’
Dün gibi aklımda. En uzun teneffüs 3. zil çaldığında olurdu, yani beslenme zamanı. Ben de o teneffüste...
Dün gibi aklımda. En uzun teneffüs 3. zil çaldığında olurdu, yani beslenme zamanı. Ben de o teneffüste kaçardım okuldan, dört tarafı hapishane gibi okulun arka bahçesinde keşfettiğim bir delikten atlar, o bakkala gider, ucu ucuna yetişirdim teneffüsün sonuna. 2 sene tekrarlanan bu rutinimin sonunda kendimi karakolda bulmuştum.1 gün nezaret, çapraz sorgu ve olayların sonunda okulun en havalı öğrencisine dönüştüğüm zamanlardı…
Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, dün basın mensuplarıyla buluştu. Benim için bugüne kadar yaptığı en iyi projeyi anlattı. 2019’dan bu zamana kadar tüm belediyeler içinde, benim gördüğüm en iyi, en mükemmel, en anlamlı projeyi Beylikdüzü yaptı. Proje; ilçe sınırları içerisinde maddi imkanları olmayan ailelerin çocuklarına okul öncesi beslenme çantası hazırlanması. Bin küsür çocuğa her gün beslenme çantası hazırlanıyor. Yüzbinlerce kişinin yaşadığı bir ilçede 1000 kişi için yapılan proje neden benim için en iyi proje? Bunu anlatmadan önce programa giderken ön yargılı gittiğimi itiraf edeyim.
Belediyeler, iş insanları, siyasetçiler sık sık fakir ailelere yardımlarda bulunur, bolca da reklamını yapar. Bu yüzden programa giderken aklımdan, ‘Şimdi aileler ordadır, çocuklara beslenme çantaları verilirken birkaç fotoğraf çektirilir’ demiştim. Ne aile ordaydı ne de çocuklar. Beslenme çantalarında belediyenin logosu yoktu, hiçbir kısmında belediyenin bir reklamını göremedim ama ön yargılı olmaya devam ettim. Dağıtımının nasıl yapıldığını sordum, çünkü bir yerde, aileler ile belediye bir araya gelmeli ve reklam olmalı diye düşündüm. Çantalar kayıtlı olan ailelerin yakınlarındaki teslimat noktalarına bırakılıyor, aile de imza ile çantayı her gün teslim alıyormuş.
Ben de zamanında o beslenme çantası olmayan çocuklardan biriydim. Benim anı biraz trajikomik. Hatta arkadaşlar arasında anlattığımda kahkaha attığımız komik bir anı.
Öncelikle ben sadece fakir bir öğrenci değildim, aynı zamanda her gün öğretmenler tarafından şiddet gördüğümüz, okuldan dışarı çıkmanın cezasının şiddet olduğu, zulüm gibi bir okulda okuyordum. Orta okul zamanlarıydı, dört tarafı duvarlarla örülü, hapishaneyi andıran okulumuzun arka bahçesinde bir çıkış noktası vardı. Ne zaman 3. teneffüs vakti gelir ben kendimi o çıkışta bulurdum. Amacım ne okuldan kaçmak ne de çıktığımda geri dönmekti. Lanet olası beslenme zamanıydı. Bir bakkalımız vardı veresiye yaptığımız, oraya giderdim, 2 bisküvi 2 meyve suyu alırdım. Biri abime biri banaydı. 1 yıl boyunca her gün 3. teneffüs zili çaldığında gider alır gelirdim…
Programda başkana sorular tükendiğinde, bir gazeteci sorunun dışında, ‘Bazı fakir aileler çok gururlu olur, ölseler yardım talebinde bulunmazlar, lütfen onları siz tespit edin ve bir şekilde bu projeye dahil edin’ diye bir öneride bulundu. Bu öneri bana gururum yüzünden yediğim dayağı hatırlattı.
Bir gün bakkaldan dönüşte yakalandım, müdürün odasında dayağımı yedim, neden kaçtığımı sordu, gururluyum ya tabi ki söylemedim. Birkaç gün kaçamadım, sonra yine devam ettim yine yakalandım yine dayak yedim. Bu birkaç sefer daha devam etti, müdür en sonunda ‘Bir daha kaçarsan seni okuldan atarım’ dedi, dinlemedim yine gittim. Sonunda disipline sevk edildim, artık dayak atmayı bıraktılar, onlar da sebebini iyice merak etmişti. Ya seni atarız ya da niye kaçtığını söylersin dediler, ben de sebebini söyledim. Müdür yine tokat attı, vurmadan iletişime geçmek kendisine göre değildi, yalandan üzgün tavrıyla, ‘Nasıl bunu bize söylemezsin bundan sonra biz sana para vereceğiz dedi. Kabul etmedim, çok gururluyum ya, “Ya beni atın okuldan ya da izin verin her gün bakkala gideyim” dedim.
Kaçışlarım artık yasal hale gelmişti. Bu rutin 2. dönemde de devam etti, ta ki polisler evimizin kapısına gelinceye kadar. Bakkalın 300 bini çalınmış ve şüpheli olarak beni göstermişti. Sebebi de şu, paranın çalındığı saat, benim 3. teneffüs saati. Polis, paranın çalındığı an bakkalda kim var deyince ee haliyle bakkal direk beni söylemiş. 1 gün nezarette geçirdim. Babamla beni çapraz sorguya falan aldılar. Sonra parayı çalan kişi karısı mı ne çıktı da öyle kurtulduk. Veresiye yapacak bakkal kalmadı tabi, sonra ne oldu derseniz, babam okulun kantinine ortak oldu. O fakir öğrenciden birden kızlara çokomel ısmarlayan bir öğrenciye dönüştüm.
Fakir insanlar olabilir, her zaman olacak ancak hiçbir çocuk beslenme çantası olmadığı için utanmamalı, spor ayakkabısı olmadığı için beden dersinde top oynamaktan mahrum kalmamalı. Hiçbir çocuk herkesin önünde başkalarının yardımına muhtaç bırakılmamalı. Bunu kim sağlarsa, kim bunun için mücadele ederse insanlığa en büyük hizmeti yapmış demektir. İşte bu yüzden bu proje her yönüyle kusursuz bir hizmet. Umarım Başkan Çalık’ın çağrısını diğer belediye başkanları dikkate alır ve bu projeyi kendi ilçelerinde başlatır.
Yazarken fark ettim, neden her 3. teneffüs bakkala gitmek yerine çıkışta bisküvileri alıp öteki gün okula getirmiyordum acaba? Sanırım, fakirlik biraz insanın beynini uyuşturuyor, belki de bisküvi.
Not: Kindar değilimdir, her şeye karşı olan nefretim geçti ama yerli malı haftasında o börekleri paylaşmayan çocuğa karşı nefretim bi türlü geçmedi..
#GÜNDEM #Belediye #Haber #Gündem #Yaşam #Yerel #İstanbul #Haberler #Sondakika #Gazete